Sizi Daha İyi Tanımak İstiyorum


Herkese Merhaba,

Öncelikle blog yazılarımı düzenli okuyan ve güzel yorumlarıyla beni mutlu eden herkese teşekkür ederim. Hatta sayfama bir kez bile uğramış olsanız dahi sizlere de çok teşekkür ederim. İlk blog yazımı yayınlayalı tam 4 yıl olmuş. Bu süre içinde son 1.5 yıldır düzenli yazmaktayım. Yazdıkça insan kendini gerçekten geliştiriyor. Bu gelişimi daha rahat görebilmek için beğenmediğim bazı ilk yazılarımı blogumdan hala kaldırmadım.

Dikkat ederseniz, kendimi hala geliştiriyorum, dedim. Bu yolda ilerlerken sizlerin de yorumunu almak istedim. Bu nedenle kısa bir okuyucu anketi yapacağım. Bu  sayede kendimi daha doğru geliştirme fırsatı yakalarım. Sizler de istediğiniz gibi güzel bir blog karşınızda bulursunuz.

Anketi doldurmaya karar verdiğinize göre blog yazarlığı sürecinde bana yardımcı olduğunuz için şimdiden TEŞEKKÜR EDERİM!

Anket linki: https://goo.gl/forms/WhoSGuJqJgMso98S2

Soğuk Günlerde Bitki Çayı

Çay Tavsiyesi

Sonbahar ayındayız ve havalar yavaş yavaş soğuyor. Günün yoğun saatleri bizi biraz stresli, yorgun ve akşamları düzgün uyku uyuyamaz hale getirebiliyor. Bu da bizim metobolizma direncimizin düşmesine neden olabiliyor. Mevsim geçişlerinin özellikle nezle, grip gibi üst solunum yolları enfeksiyonlarına davetiye çıkardığı bilinen bir gerçek. Üstelik soğuğun vücut direncini düşürmesi; sağlıksız beslenme gibi etmenlerle birleşince okul, kreş ve ofis gibi kapalı ve iyi havalanmayan yerlerde sonbahar aylarında üst solunum yolu hastalıklarının görülme sıklığı artıyor.

Bu yazımda soğuk günlerde belki faydası olur diye birkaç tane bitki çayı tavsiyesi vereceğim. Yazıda bahsedeceğim bitki çaylarını hasta olunca kendime yaparım. Biraz da tecrübelerden derleyerek bu yazıyı yazdım. Bu çayları, siyah çay ve kahve gibi fazla içmemenizde fayda vardır. Bazı şeylerin azı faydalı iken, çoğu zararlı olabilmektedir. Herhangi farklı bir hastalığı olanlar ise doktoruna danışmadan hiçbir bitki çayı kullanmamalıdır. Bu yazıdaki bitki çayları hakkında sizlere aktarılan bilgiler, tavsiye niteliğinde olup hiçbir sorumluluk kabul etmemekteyim.

1- Hibiskus Çayı:
Aslında bu çayı bir diyetisyen arkadaşımdan yeni öğrendim sayılır. Tam bir demir ve C vitamini deposu olan bir bitki. Bu sayede bağışıklık sistemimizi güçlendirir.  Demir eksikliği olana faydalıdır. Ayrıca yağ yakımını hızlandırır. Tabi, nasıl olsa hibiskus yağ yakımına faydalı diye fazla yemek yemiyoruz. :)

 Kan şekerini dengeler ve bu sayede tatlı krizlerini önler. Yalnız Hibiskus çayı genel olarak faydalı olurken, hamilelik döneminde ve bazı ilaçlarla birlikte kullanılmaması gerekiyormuş.

Hibiscus
Hibiskus Çiçeği

2- Nar çiçeği:
Bu bitki çayı benim evimde düzenli olarak bulunur ve severek tüketirim. Demlendikten sonra kıpkırmızı rengi var. İlk defa nar çiçeğini demlediğimde gıda boyasına batırmışlar sandım. Sonradan dedemin bahçesinde bulunan nar ağacından aldığım çiçeklerle de çayı yapınca aynı sonuca vardım. Ekşi bir tadı var, ama tatlı bir ekşiliği var.

Hibiskus gibi nar çiçeği de C vitamini deposudur. Vücut direncini artırır ve grip, soğuk algınlığı için çok yararlıdır. Yağları yakma özelliğiyle çabuk kilo verdiren nar çiçeği bitkisi  kilo vermek isteyenler için birebirdir. Fazla tüketilmemesi gerekmektedir. Fazla tüketildiği takdir de kalbe zarar verebilir.

Nar Ağacı
Nar Çiçeği

3- Ada çayı:
Grip olunca ilk başvurduğum bitki çayıdır. Sadece bir bardak içmeniz yeterlidir. Fazlası kesinlikle zararlıdır. Gripte oluşan kırgınlık ve baş ağrısı gibi sorunları kısa sürede gidermektedir. Grip hastalığını hemen geçirmez, ama rahat şekilde atlatmanızı sağlar. Boğaz ağrısı, bademcik iltihabı gibi belirtileri de hafifletir.

Mide ve onikiparmak barsak ülseri olanlar, akut gastriti olanlar ve hamilelik döneminde olanlar kesinlikle kullanmamalıdır.

4- Papatya çayı
Sanırım son zamanlarda siyah ve yeşil çaydan sonra en çok tüketilen çaylar arasında bulunmaktadır. Rahatlatıcı etkisinin olduğunu sanırım bilmeyen yoktur. Yorucu günün ardından uykudan önce bir fincan papatya çayı iyi gider. Aktarlar dışında marketler de bile bulabileceğiniz bir çay. Zararı hakkında hiçbir bilgim yok.


Papatya
Papatya Çayı
 
5-Rezene çayı
 Tat bakımından dereotuna benzeyen rezene; hazımsızlık, mide ağrısı, gaz ve sindirime bağlı diğer problemler için faydalıdır. Rezene çayı bebeklerin gazını almak için verilebildiğine göre hafif bir bitki olmalı. Siz yine de az alın. Her bitkinin fazlası zararlı olabilir.

6-Kuşburnu çayı
Çayının yanında marmelatı da yapılan bir bitkidir. Aslına bakarsanız ben çayından ziyade kuşburnu marmelatını tüketmeyi daha çok seviyorum. İsterseniz siz çayını tüketin. Kuşburnunun çayı, soğuk algınlığının yanında böbrek rahatsızlarına kadar birçok hastalığa karşı fayda sağlıyor. C vitamini zenginliğinden dolayı özellikle kış mevsimlerinde sık içilir. Her ne kadar ben şeker kullanmasam da biraz şeker katarak severek içebilirsiniz. Tadı güzel olduğundan çocuklar bile tüketebilir. Fazla tüketiminden kaynaklı zararını şahsen ben görmedim. Yine de siz abartmayın. :)

Marmelat
Kuşburnu
 
Eğer bu bitkiler hakkında bildiğiniz ve yazmadığım faydaları,zararları varsa yorum kısmına yazarsanız sevinirim. Bu sayede hepbirlikte öğrenmiş oluruz.
kuşburnunun çayı, soğuk algınlığından böbrek rahatsızlıklarına kadar birçok hastalığa fayda sağlıyor.

Yazının tamamı: http://www.hurriyetaile.com/sizin-icin/saglik/kusburnu-cayinin-8-onemli-faydasi_12222.html?utm_source=copy-paste&utm_medium=copy-paste&utm_campaign=copy-paste-with-url
kuşburnunun çayı, soğuk algınlığından böbrek rahatsızlıklarına kadar birçok hastalığa fayda sağlıyor.

Yazının tamamı: http://www.hurriyetaile.com/sizin-icin/saglik/kusburnu-cayinin-8-onemli-faydasi_12222.html?utm_source=copy-paste&utm_medium=copy-paste&utm_campaign=copy-paste-with-url
kuşburnunun çayı, soğuk algınlığından böbrek rahatsızlıklarına kadar birçok hastalığa fayda sağlıyor.

Yazının tamamı: http://www.hurriyetaile.com/sizin-icin/saglik/kusburnu-cayinin-8-onemli-faydasi_12222.html?utm_source=copy-paste&utm_medium=copy-paste&utm_campaign=copy-paste-with-url

Ferhan Şensoy ile Ferhangi Şeyler

Ferhangi Şeyler

İyi tiyatro seyircisi olanlardan mısınız, yoksa Ferhan Şensoy'un oyununda da dediği gibi "sesiniz bana hafif ecnebi" diyenlerden misiniz?

Ünlü tiyatro araştırmacısı ve yazarı Özdemir Nutku, "Bir toplumun ekonomik ve toplumsal kalkınmasının, o ülkenin kültürel kalkınmasıyla olabileceğini" belirtmiştir. Gelişmiş toplumlara baktığımızda tiyatro kültürünün gelişmiş olduğunu görebiliriz. Tiyatro bize dayanışmayı öğretir, düşünceyi eyleme sokma yeteneği kazandırır, toplum yaşamı için gerekli sorumluluk duygusu sağlar ve halka ahlak ve toplumsal sorunlar hakkında yeniden düşünme fırsatı vermesi gibi pek çok faydası vardır.

Siz hala tiyatro biletinizi almadınız mı? :)

Ben bir tane bilet aldım ve Ferhan Şensoy'un Ferhangi Şeyler tek kişilik tiyatro oyununa gittim. 30 yıldır oynanan 'Ferhangi Şeyler' bu sene 2000. kez sahnede. Yılların eskitemediği büyük usta Ferhan Şensoy'un performansı gerçekten takdire şayan.

İki perdeden oluşan, hızla değişen Türkiye gündemini takip eden bir oyun. Kısaca gündelik herhangi olayların Ferhan Şensoy tarafından mizahi şekilde değerlendirilmesi.  İlk perdeye oyuna yetişme çabalarında olan bir hikaye ile başlıyor.

İkinci perdeye ise günün gazeteleriyle başlayıp, üzerine mizah katarak, gazete manşetlerini yorumlamasıyla başlıyor. Gazetedeki manşetlerin aynen yazıldığı gibi okunması halimize gülelim mi, yoksa ağlayalım mı durumunu oluşturuyor.

Eğer Ferhangi Şeyler oyununa gitmek isterseniz biletix'ten oynanacak şehirleri kontrol edip biletinizi alabilirsiniz. Ayrıca tiyatrodan sonra biraz beklerseniz, Ferhan Şensoy sizin adınıza kitaplarını imzalayacaktır.

İyi seyirler..
İlk perde İzmir’den İstanbul'a oyunu için yetişme çabalarında olan bir hikaye ile başlıyor.

Today Deal $50 Off : https://goo.gl/efW8Ef
İlk perde İzmir’den İstanbul'a oyunu için yetişme çabalarında olan bir hikaye ile başlıyor.

Today Deal $50 Off : https://goo.gl/efW8Ef
İlk perde İzmir’den İstanbul'a oyunu için yetişme çabalarında olan bir hikaye ile başlıyor.

Today Deal $50 Off : https://goo.gl/efW8Ef


Kahve Dükkanları

Kahve

Kahve dükkanı denince burnuma hemen daha yeni çekilmiş kahve çekirdeklerinin mis gibi kokusu geliyor. Kahveyi güzel yapan şey kesinlikle taze çekilmiş olmasıdır. Bu yüzden kahve dükkanlarını severim. Her daim taze kahve önüne sunulur. Bir yudum kahveni alırsın ve sakin bir müzik ile enerjini geri toplarsın.

"O kadar parayı vermeye ne gerek var" diye sorular kulağıma gelmeye başlayınca ise cevabım, evet gerek var. 3'ü bir arada veya 2'si bir arada  gibi hazır kahveler de ucuz bir seçenek. Fakat adında hazır olan gıda ürünlerinden doğrusu biraz çekiniyorum. İçindekilere biraz göz atıyorum: kahve beyazlatıcısı, süt proteini, şeker ve en son çözülebilir biraz kahve var. Halbuki ben sadece kahve içecektim. :)
 
Şimdi benim konum bu değil. Benim konum gerçek kahve tatlarının bulunduğu kahve dükkanları olacak. Kahve meraklılarının özellikle çok sevdiği ve son yıllarda adını sıkça duymaya başladığımız üçüncü dalga kahve dükkanları var. Peki bunun ikincisi ve birincisi var mıydı? Kahve için ölüp bitmekte olan, gününü kahvesiz geçiremeyen kafein çılgınları var. Onlar bu konuya aşina olabilirler, yine de biz birinci dalgadan üçüncü dalgaya doğru kahve akımlarının yolculuğundan bahsedelim.

Birinci dalga kahve,  kahvenin bulunuşundan sonra toptan satın alınması ve kahveyi her eve sokacak şekilde dağıtımını sağlayan sistemdi. Kahve her evde vardı ancak önemli olan kaliteden ziyade o kahveyi bir şekilde içebilmekti. Yani burada kahveden aldığınız tadın pek de önemi yok. Aslına bakarsanız kahvenin emekleme dönemi olmuş oluyor. Sadece ticari bir ürün olarak görülüyor.


İkinci dalga kahvede; ticari amaç olmaktan çıkma, markalaşma ve tüketicilerin zevkleri doğrultusunda servisi daha ön plana çıkmıştır. Başta Starbucks olmak üzere Caffe Nero, Gloria Jeans, Tchibo gibi pek çok franchise şeklinde kurulan zincir kahve dükkanlarının yaygınlaşmasıyla oluşmuştur. Kahvenin hakettiği değeri görme ve alınan keyfin artması bu dönemin başlamasıyla olmuştur. Kahveye özgünlük katan bu akım hala popülerliğini korusa da kahvenin gurmesi olarak nitelendireceğimiz kişiler için artık sonlanmaya yakın bir akım olarak görülebilir.


Üçüncü dalga kahve, kahveye saygı duymanın ve takdir etmenin önemini ortaya çıkardı. Kahvenin çekirdeğinin topraktan aldığı tüm aromalar gün yüzüne çıktı. İçerken damağımızda kalan tatlar bizim için önemli oldu. Kısaca kahve sanatı karşımıza çıktı. Kahvenin çekirdekten bardağa olan süreci öğrenebilmenin yanı sıra demleme teknikleri de değişti. Kahveler artık Aeropress, Chemex, Syphon, Hario V60 gibi laboratuvarı andıracak aletlerde demleniyor ve bizlere sunuluyor.
Ülkemizde üçüncü dalgayı Walter's Coffee, Kronotrop, MOC (Ministry of Coffee), CoffeeTopia, Petra Roasting Co., Coffee Sapiens, Two Cups Coffee&Roastery, Brew Coffee Works gibi adını saymakla bitmeyen pek çok kahve dükkanı temsil etmekte.
 


Yazıyı okuduğunuza göre artık canınız biraz kahve çekmiştir. O zaman haydi kahve içmeye :)

Düzenli Spor Yapmaya Başladım


Geçen hafta düzenli spor yapmaya karar verdim. Hayatımız masa başlarında geçerken bazı şeylerin eksik olduğunu gördüm. Sabah evden çıkıyorsun ve sonra aracına binip gideceğin yere gidiyorsun. Yürümek istesen bile günlük koşuşturma buna engel oluyordu. Bunun üzerine gittim evimin yakınındaki bir spor salonuna yazıldım. Akşam mesai bitiminden sonra haftada 3-4 gün için bir saatimi ayırabileceğimi farkettim. İlk başta spora yazılmak bu kadar kolay olmadı tabi. :)

Bu hafta başlıyorum, haftaya başlıyorum derken bir ay uzadı. Sonuçta spora gidiyorum artık. Bir şey yapmak istiyorsanız hiç vakit kaybetmeden yapın. Çünkü sonra planlanmamış bir işiniz çıkıyor ve ertelenip gidiyor.

Düzenli spor yapan nedense ülkemizde maalesef az. Bu hiç iç açıcı bir durum değil. Belki şu anda bunun zararını açıkça göremiyoruz, fakat ileride bu bizim yaşam kalitemizi düşürecektir. "Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur" diye güzel söz vardır.

Son yıllarda teknolojinin gözle görülür şekilde hızlı gelişmesi spor yapmayı engellediğini düşünüyorum. Bir on veya onbeş yıl önceyi düşünüyorum da o zamanlar bilgisayarlar hayatımıza tam girmemişti. Televizyonlarda da sınırlı sayıda dizi veya program olduğundan çocuklar sürekli sokakta oynardı. Gençler de birlikte aktiviteler düzenlerdi. Çok iyi hatırlıyorum mahalleler arası düzenli olarak maçlar yapılırdı. Herkes birbirini çok iyi tanırdı ve birbirini  kollardı. Şimdi ise karşı komşusunu bile tanımayanlar var.

O zaman biraz bilgisayarları, televizyonları hatta telefonları kapatarak spora başlayalım. Zamanı değil gibi düşünmeyin. Eğer spor yaparsanız yaşam kalitenizi artıracaktır, rahat uyuduğunuzdan uyku düzeniniz olacaktır, özgüveniniz artacaktır. Kısaca kendinizi harika hissedeceksiniz.

İlk başta çok yoğunum, hiç vaktim yok veya kendime zaman ayırmalıyım gibi bahaneler üretiyoruz. İleriki yaşlarda ise fiziksel rahatsızlıklarımızı bahane edecek olacağız. Bu nedenle spora başlamanın en iyi vakti şu andır. Bugün başlamazsak yarın hiç başlayamayız..

Kartpostalın İzinde | Seul Namsan Kulesi ve Gwanghwamun Kapısı

Güney Kore'den gelen kartpostallarda Seul şehrinin gece görüntüsü ve Gyeongbokgung sarayı kapısı Gwanghwamun var. Bu iki kartpostalı çok sevdim ve bana bunları gönderen kişiden ötürü gerçekten değerliler. Daha önce de dediğim gibi kartpostalların üzerindeki konuları sizler ile paylaşacağım.

Seul Namsan Kulesi

İlk kartpostalda şehrin yanındaki dağdan gökyüzüne uzanan Namsan Kulesi var. Güney Kore'nin başkenti Seul şehrinde bulunan Namsan dağına yapılmış, televizyon ve gözlem kulesi olarak kullanılan bir kule. Namsan kelime anlamı olarak Korece'de güney anlamına geliyormuş. Burası neredeyse şehrin her tarafından görülebilecek şekildeymiş. Yapımına 1969'da başlanmış ve 1971 yılında yapımı tamamlanmış. Yüksekliği ise 236 metre. 1980 yılında halka açılan bu kulenin şu anki resmi adı N Seoul Tower olduğunu okudum. Sanırım Koreliler burayı şehrin sembolü olarak görüyorlar. 

Seul şehrinde Han nehri veya Gyeongbokgung Sarayı (Hanedan sarayı) gibi birçok eşsiz güzelliği varken buranın sembol yapılmaya çalışılması bana ilginç geldi. Namsan Kulesine birçok turist gezmeye gelmesinin yanı sıra buraya pek çok çift kilit asmaya geliyormuş. Bu asılan kilitlere aşk kilidi diyorlamış. Çiftler kilitlerini astıktan sonra anahtarını Namsan dağının yamacından aşağıya savururlarmış. 

Seul Namsan Kulesinin şehirden görüntüsü

Gwanghwamun Kapısı, Gyeongbokgung Sarayı'nın ana ve en büyük kapısıdır. Gwanghwamun  "aydınlanmanın ışığı tüm dünyaya yayılsın" anlamına gelmektedir. Joseon hanedanlığı tarafından yaptırılan ve 1395'te hanedanın merkezi olarak hizmet vermeye başlayan Gyeongbokgung Sarayı turistler tarafından büyük ilgi görüyor. 

Gwanghwamun Kapısı
Joseon hanedanlığı 1392-1910 yılları arasında Kore'yi yönetmiş olan bir hanedan. Fakat Gwanghwamun Kapısı Kore tarihinde acı bir yere sahiptir. Japonya'nın Kore'yi işgali sırasında bu kapıyı yıkıp yerine kendi genel yönetim binalarını yapmışlar. Daha sonra 1968 yılında kapı yeniden inşa edilmiş, günümüzdeki halini almıştır. Bu bilgileri ilk okuduğum zaman neden Korelilerin Japonları genel olarak sevmediklerini anladım. 
Eğer Seul'e yolunuz düşerse bu saraya uğramayı unutmayın.  

Gwanghwamun Kapısının günümüzdeki hali