Dil Bilmeyenin De İşi Rast Gider

İsveç

Sabah kalktığında herkes bilmediğin bir dili konuşuyor ve her yerin bilmediğin bir dilde yazılan yazılarla dolu olduğunu gördünüz mü? Bunun nasıl münkün olacağını söyleyeyim. Yurtışında yaşamaya başlayınca anlarsınız. Bu tedirginlik hiçbir şeye benzemiyor. Daha önceden dilini bilmediğin ülkeye üç-beş gün turist olarak gitmeye de hiç benzemiyor. Sabah kalktığında markete kendin gideceksin. Yeri gelecek evrak, fatura ve resmi kuruluşlarda işin olacak. Yolu bilmeyeceksin ve hangi otobüsle nereye gideceğini öğrenmelisin. Bunun gibi işlerden bahsedince global bir dil olan İngilizce'ye sarılacaksınız. Bu bile size yeterli gelmeyecek, çünkü karşı taraf İngilizce bilmeyecek. Bir yerden sonra karşı tarafla iletişime geçmek çok yorucu hale gelecek. Acil önemli bir işiniz çıkınca karşı taraf sizi anlamadığından yeri gelecek kızacaksınız ama hiçbir şey yapamayacaksınız. Özellikle iskandinav ülkelerindeki gibi fazlaca sakin ve tepkisiz insanların olduğu bir yerdeyseniz. Bunlar olmaya başlayınca Türkiye'ye dönmek bile kafanızdan geçecek.

Bunun gibi birçok olaydan bahsedilebilir. Nereden bileceksin derseniz şu an bloğumu okuduğunuzdan çoğu yazımda benim hayatımdan bir parça bulursunuz. Bazen ben diye doğrudan demem ve hikaye gibi anlatırım. Orada bunları yaşayıp sizlere anlatan benimdir.

İsveç

Zamanla istemeden de olsa bazı yabancı kelimeleri öğreniyorsunuz. Bunun size biraz da olsa günlük yaşantınızda yardımı oluyor. Markette kasiyer size "sjuttiofem krona"dediği zaman ilk baştaki gibi anlamsız bakmıyorsunuz. Çünkü 75 kron fiyat tuttuğunu anlıyorsunuz. Yine devamında dediklerini anlamıyorsunuz ama temel şeyleri bile bilmek ilk başta sevinmenize yetiyor.

Arkadaş ortamında zaman geçirdiğinizde bazı şeyleri sorup öğrenebiliyorsunuz. Hatta onlar da size kendi dillerinde bir şeyler öğretiyor. Yalnız bazen yaşadığınız yere göre bu zor veya kolay olabiliyor. İskandinav insanları sakin ve tepkisiz dedim ya biraz ondan. Sen gidip onlarla konuşmadığın sürece yanlarında olsan bile yardımına gelmiyorlar. Bir de bu işin aması var. Konuştuğun zaman da sonuna kadar yardımcı oluyorlar. Merhaba, hoş geldin, nasılsın, güle güle, teşekkür ederim kelimelerini hiçbir yere bakmadan etraftan ve arkadaşlardan öğrenmiştim. Zaman geçtikçe sizi evlerine akşam yemeklerine, birlikte haftasonları etkinlik yapmaya davet edecekler. Tam olarak anlaşamadığın için çekindiğin insanlar bir süre sonra samimi dostların olacak. Başta zorluklarla karşılaşınca hemen geri dönmek isteyen ben miydim?, diye kendinize soracaksınız.


Üstelik maceraperest biri olarak garip bir alışkanlığım vardı. Bulunduğum şehirde şehir haritasından herhangi bir şehiriçi otobüs rotası seçip son durağa gidiyordum. Sonrasında yürüyerek geri dönüyordum. Amaç bilmediğim sokaklardan geçerek geldiğimden yeni yerler görmek ve sokakta yeni insanlar tanımaktı. Yorulunca ise ilk defa gördüğüm bir butik cafeye girip kahve içiyordum. Bu sayede şehirde beni görünce tanıyan ve halimi hatırımı soran yaşlı amcalar, restoran görevlileri ve bir barista ile tanışmıştım. Ertesi gün ülkeme döneceğimi söylediğim bir esnaf, seni ben iyi biri olduğun için sevdim ve sürekli seninle dostça sohbet ettik,dedi. İyi yolculuklar ve İsveç'e gelirsen buraya uğrarsan sevinirim. Bana Türkçe nasıl güle güle dendiğini sordu. Ardından bana güle güle diyerek uğurladı.

Sweden

Son olarak beş ay gibi bir süre sonrasında Türkiye'ye dönme vakti gelince şehir tren garına yolculamaya yabancı bir ülkede yabancı biri olsanız da sizin için  zahmet etmeden gelecekler.  Yola çıktıktan sonra kar taneleri düşen trenin camına bakınca bir daha buraya acaba ne zaman gelirim?, diye aklınızda düşünceleriniz olacak. Ben daha oralara tekrardan gidemedim, fakat yıllar geçmesine rağmen oradan bana kartpostallar ve mektuplar geliyor.

Bu arada yazımda tamamen İsveç'ten ve İsveçlilerden bahsettiğimi söylemeyi unuttum.