Acı Bir Kahve Tadında Yazı



Merhaba,

Bugün 1 Nisan ve şaka gibi gün olduğunu belirtmeyeceğim. Birkaç gündür soğuyan ve hatta kar yağışlı günlere rağmen bugün hava ısınmaya başladı. Arka bahçedeki ağaç çiçek açmış. Çiçek açan ağaçları görünce insanın yüzüne güzel bir tebessüm düşüyor. Ölmüş, gri ve soğuk bir hale dönmüş doğanın yeniden canlanmasını izlemek kadar keyifli bir şey yok. En azından camımın kenarında duran kaktüsten bile baharın geldiğini anlayabiliyorum. İnanır mısınız kaktüsümün üzerinde otuzdan fazla çiçek tomurucuğu var. Kendisi küçücüktü ve yedi yıldır o kaktüse bakıyorum. Şimdi bana fazlaca çiçek açarak teşekkür ediyor. Bazıları kaktüslerin yılda 1 veya 2 kez çiçek açtığını söyler ama kaktüsüm yılda 4-5 kez açıyor. Kışın bile çiçek açtığını görüyorum.

İyi misin?

Havalar bir ısınıp bir soğuyor. Aman dikkat edin ve sıcak havaya kanıp yanınıza mont almadan çıkmayın. Buna dikkat etmeyen çok fazla insan var ki etrafımındakilerin çoğunu şu an hasta olarak görmekteyim. Bu yazıyı okuduğunuzda belki Mayıs ayında olacağız ama o zaman da bir soğuyan bir ısınan havaları büyük ihtimalle görmeye devam edeceğiz. Hatta kar yağdığını bile görebilirsiniz. Çünkü Nisan ayının ortasında buraya az da olsa kar bile yağdı.

Nisan ayının sonuna doğru Ramazan ayına girmeden evde tam teşekküllü bir bahar temizliği yapıldı. Temizlik kelimesinin her türlüsü güzel. İnsanın içi açılıyor. Evdeki çiçeklerin bile saksılarını ve topraklarını değiştirdim. Bahar gelince çiçeklerimin de bir güzel rahatlamasını istedim. Böylece daha güzel ve daha çok çiçek açacaklar. Bahar ayını severim ama kış ayları da güzeldir. Hep kış veya yaz olsaydı o zaman da sıkıcı olurdu. Her şeyin tam kararında olması her zaman daha güzeldir.

2017 yılının yaz ayından beri beklediğim dizi Game of Thrones'un final sezonu nihayet bu ay yayınlanmaya başladı. 6 bölümden oluşacak bu kısa sürede biraz Netflix dizi serüvenime ara vermek iyi olacaktır. Eğer ara vermezsem Netflix'te izlesem de olur izlemesem de olur denilir tarzda yani tabirimle çerezlik dizilerle haşır neşir olacağım. Buna hiç gerek yok.

Biraz da günün önemine dikkat çekelim.

İnternet üzerinde gördüğüm bir video'da halka basit bir soru soruyorlar. Bu soru sadece ''23 Nisan'da neyi kutluyoruz?'' Çoğu kişi neden kutlandığını bilmiyorum veya cumhuriyet'in kurulması ile karıştırıyor. Meclis açıldı diyebilen pek olmamış. Birine tarih dersi vermek haddime düşmez ama sanırım bu durum benim canımı biraz sıkmış olacak ki azıcık açıklama ihtiyacı duydum. Eksik isem beni tamamlarsanız memnun olurum.

1. Dünya savaşından yenik ayrılan Osmanlı devletinin topraklarını işgale başlayan itilaf devletlerine karşı bir an önce milli mücadelenin başlatılması için Anadolu'ya geçen Mustafa Kemal ve subay arkadaşları yayınlanan bildiriler ve yapılan kongreler sonunda halkında da desteğini alarak işgal bölgelerinden uzak yani 23 Nisan 1920 yılı Ankara'da bir meclis kuruldu. Meclisin açılışı milletin egemenliğinin somut bir göstergesi olmuştur. Bu meclis daha sonra cımhuriyeti ilan ederek ülkemizin temel yapıtaşı olmuştur. Yani 23 Nisan  1920 Birinci Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı ve Türk halkının egemenliğini ilân ettiği tarihtir. Mustafa Kemal Atatürk, 23 Nisan 1924'te 23 Nisan gününün bayram olarak kutlanmasına karar vermiştir. Bu tarihten 5 yıl sonra 23 Nisan 1929’da Atatürk bu bayramı çocuklara armağan etmiştir ve 23 Nisan ilk defa 1929 yılında Çocuk Bayramı olarak da kutlanmaya başlanmıştır.

Sanırım bu bilgileri ilk defa ilkokulda iken bana öğretilmişti. Eskiden haftalar öncesinden her okuldan öğrenciler birleşir  bu milli bayramları kutlamak için stadyumlarda etkinlikler düzenlerdik. Ben mesela okul çağımda defalarca milli bayramları kutlamak için renkli karton panolarla yazılar yazdığımızı ve okulun bando takımına severek katıldığımı biliyorum. 23 Nisan, 19 Mayıs veya 29 Ekim yaklaşırken heyecanla ve isteyerek gösteri çalışmaları yapardık. Şimdi ise günün anlam önemini hatırlayamayan veya ilgisiz nesiller yetişmesi acaba nedendir?


Tarihlerini bilmeyen milletler, yok olmaya mahkumdur. - Mustafa Kemal Atatürk.



30'a 1 Kala

 Son zamanları burayı biraz ihmal ettim biliyorum. Sanırım bir şeylerin olmasını bekler gibiydim. Artık 29 yaşındayım. 30'a 1 kala da denilebilir. Kendimi bu yaşa geldiğimde bambaşka düşünürdüm ve ne kadar uzun bir zaman var gibi gelirdi. Şu an halimden memnun musun derseniz memnun olmadığım anlamına gelmez ama ben yine de hayallerimin peşinden koşmaya çalışıyorum. Kimse bilmese, görmese de çalışıyorum. 

Bazen diyorum keşke kendimi bu kadar dinleyen biri ve karşındakini hep kendi yerine koyan biri olmasam. Keşke karşındaki insan için komplike ve ince düşünen biri olmasam. İnsanın yaradılışı gereği her insanın yapısı farklıdır ve bazı şeyler elinde değildir. Deniyorum.. Çünkü zamanla insanlar seni yıpratıyor. Sanırım 10 yaşımda da 20 yaşımda da kendimi çoğu zaman 40 yaşında hissettim. Şimdi de sorsanız aynı şeyi söylerim. Ortaokul fen bilgisi öğretmenim ve lise almanca öğretmenim bile aileme yaşıma göre biraz fazla mülayim ve ağır başlı biri olduğumu söylemişlerdi. Bunu şimdi daha iyi anlıyorum

Yanlış insanlar ile yanlış yerde olmak ve gereksiz şeylere özür dilemek için hayat kısa. Hayat kısa, çılgınlar gibi yaşamak da çözüm. Sırt çantamı alır, oh mis gibi dünyayı gezerim de diyebilirsin. Tüm sorumluluklarını reddedip bir yerlere kaçabilirsin. Yalnız kendi iç muhasebenden kaçamazsın. 

Sen insanları sev. Kardeşini, dostununu, akrabalarını ve tüm insanları sev. Onlar senden uzak duruyorsa ve sadece çıkar için yanında ise takma! Sen yine de onları karşılıksız sev. Yeter ki severken incitme, kırma ve kendin ol. Her yaşını doldurduğunda insanlar ile kötü olma. Eğer aksini düşünürsen merak etme! Hayat her zaman devam edecek bazen hep birlikte bazen de yanındaki eksiklerle. İyi düşün, taşın.. Belki de bu son fırsatın olabilir.

Sonuçta yaşadığın her şey senin seçimin, sonunda hakettim bunu diyebilmek ne büyük huzur. Unutma kendi değerini de bil.

Tabii hayatımda her şey bu kadar karışık değil. Bunlar sadece benim kendi iç dünyamda bocaladığım bazı şeyler.

Biraz basit şeyler söyleyim. Klasik şeyleri yapmayı severim. Etrafımdakiler elit şeyleri sevdiğimi söyleseler de ben kendimi sade biri olduğumu düşünüyorum. Benim bir bozuk para ve bir de posta pulu koleksiyonum var. Bir de daha önceden bir dönem yapıp daha sonra ekipmanlarım olmadığı için yapamadığım ebru sanatı var. Yeni aldığım ebru teknem, boyalarım ve fırçalarımla umarım kendimi daha da geliştiririm. Bir işi yapmaya karar verirsem kesinlikle o işi yaparım. Galiba kendimin neyi sevip sevmediğimi o kadar iyi biliyorum ki bir şeyi yaparken sıkılıp yarım bıraktığım çok nadirdir.

İlk blog yazımı 2012 yılında paylaşmışım ve şimdi bu yazıyı 2019'da paylaşıyorum. O zamandan bu zamana çok şey değişti. Tek değişmeyen güzel şey bloğumda yazı yayınlarken beni her zaman mutlu hissetirmesi.


Y.A.