Bir Kuş Konmuştu

Eski fotoğraflarıma bakarken bakın ne buldum. Biraz fotoğrafı kırptığım için kalitesini dikkate almazsanız sadece bir anımı paylaşmak istiyorum. Bu yazıyı okur musunuz bilemem ama bana bu fotoğraf çok şey anlatıyor. Geçen yıl her sabah şaşmadan saat  yedide  balkonuma gelen bir kuşum vardı. Kuşum diyorum artık o kadar çok benimsemiştim. 5-10 dk balkonumda durur öylece öterdi. Beni her sabah uyandırıyordu. İlk defa geldiğinde sesine uyanmış, perdeyi kaldırıp ona dakikalarca bakmıştım. Kaçar diye düşünmüştüm kaçmamıştı. Ertesi gün aynı saatte ötme sesini duyunca sevinmiş ve iyiden iyiye ben ona o da bana alışmıştı. Hatta ileriki günlerde balkona çıkmaya başladım ve kaçmıyordu. Ben de evde ne varsa biraz yiyecek ve buğday koyardım. Sabah karnını doyurup giderdi. Başta sürekli aynı saatte gelmesi bana garip geliyordu. Sonraları alıştım ben de. 

Ben ona isim olarak şirin ve pofuduk diyordum. Bu isimlerle seslenilmesinden hoşnut olacak ki bana bakıp ötüyordu. 2-3 ay gibi bir süre her gün gelip gitti. Bir ay gibi bir süre için başka şehire gidip geri döndüğümde kuşun artık aynı saatte gelmediğini farkettim. Birkaç sabah daha balkonda göremeyince ya bana küsmüştü ya da ölmüştü. Üzülmüştüm. Bazen sabahları hala perdeyi kaldırıyorum, bakıyorum acaba yine gelir ve ötmeye devam eder mi diye. Bu kuş melek gibi kendi gelip kendi gitmişti.

 


Ben Burada Değilken

Ben burada değilken sosyal anlamda kendimce bazı işlerle uğraşıyordum. Hala da uğraşmaya devam ediyorum. Söylüyorum televizyon izlemiyorum. En son ne zaman izlediğimi de hatırlamıyorum. Bu nedenle koronavirüs kaç kişiye bulaşmış veya kaç kişi ölmüş bilmiyorum. Bu durumdan da memnunum. Yanlış anlamayın en azından kafamı meşgul etmiyorum. Tedbiri de elden bırakmıyorum. Nedeni kendim için değil, sadece büyüklerimin sağlığı içindir. Gezmeyi tozmayı inanın 7-8 aydır bıraktım. Bir kahve dükkanında oturup kahvemi yudumlamayı ve güzel bir mekanda akşam yemeği için dışarı çıkmayı özlemiş olabilirim. Ben bu konuda zorunda olmadığı halde normal bir dönemdeki gibi keyfi için tedbirsiz toplumda gezen dolaşan insanlara sadece biraz bencil gözüyle bakıyorum. Bilmem siz ne düşünüyorsunuz? 

Bu sene yaz ayı ne zaman başladı veya bitti farkına varmadım. Çünkü gezme tozma işlerini büyük ölçekte askıya aldığımdan öyle kendi halimde geçti diyebilirim.

Bu dönemde biraz kendime zaman ayırıp spor yapmaya başladım. İlk başta zor geldi. Isındıkça alışıyorsun. Daha önceleri uzun bir süre düzenli spor yaptığım dönem oldu. Bu yüzden bedenimi tanıyorum biraz. En azından ben öyle düşünüyorum. Spor programımı kendim oluşturdum. 

Başka neler yaptım derseniz pikap ve plaklarım için dolap satın aldım. Yaşadığım yeri değiştirmek, düzenlemek ve kalabalık duran eşyaları evden uzaklaştırmanın iyi gelebileceğini düşündüm. Demonte mobilya alıp kurmak biraz zor gibi gözükse de zevklidir. Satın aldıktan sonra mobilyayı eve taşırken daha rahat oluyor. Kurması zaman alsa da kurup yerine koyduğunda güzel oluyor. Biraz büyüklerin yapboz oyuncağı gibi. Herkes bir şeyin başına oturup saatlerce uğraşmayı sevmeyebilir.

Amatör fotoğrafçılığa adım atmayı planladım. Kendime bir dslr yarı profesyonel fotoğraf makinesi aldım. Sürekli hep ertelediğim bir uğraş veya hobiydi. Şimdilik bu alanda kaynak olarak internetten videoları ve yazıları takip ediyorum. Bir şey için çabalamayı ve yeni şeyler öğrenmeyi zevkli bulduğumdan güzel olacak gibi. Hem de doğa gezileri yaparken yeni bir uğraşım olmuş olacak. Fotoğraf çekmek belki de daha çok doğa gezisi yapmak için motive edici olabilir.


Bir Kaktüsün 9 Yıllık Serüveni

İlk defa bir bitkiye bakma tecrübesi yaşama heyecanı içinde büyük bir hevesle aldım. Büyük bir sorumluluk hissederek kaktüsü aldığım ilk günden itibaren yıllarca bakmayı kafaya koymuştum.  Başlarda internetten araştırma yaparak ve daha önce evinde kaktüs yetiştiren bitkiseverlerin tecrübelerini okuyarak geçiriyordum. Eve geldiğinde ufak tefek tek yumru bir şeydi. İlk başta biraz çekingen gibi dursa da daha sonraları yerine alıştı. Evde gezmeyi sever. Arada yanı başımda durmayı sever. Şaka yapıyorum tabii ki. :)

Zamanla okuduğun bilgilerden ziyade bitki yetiştirmeye çalışırken edindiğin tecrübelerin daha verimli sonuçlar verdiğini gördüm. Buna bir bakıma deneme yanılma usulü de denilebilir. Mesela kaktüsü ilk aldığım sene sonunda çok küçük olduğu için çiçek açmaz dediler ve ilk yılın sonunda 1 tane çiçek açtı. Kaktüsler ilerleyen yıllarda yılda 1-2 kez çiçek verdiğini okumuştum ama kaktüsüm yılda 4-5 kez hatta 6 kez bile çiçek açtığını gördüm. Bu nedenle tecrübe daha önemli gibime geliyor.

İlk kaktüse baktığım zamanlar üniversitede öğrenci olduğum döneme denk geldiğinden bir öğrenci evinde odamın başköşesine koyuyordum.  İnanın yıllarca gündüzleri cam kenarına, akşamları da içeriye alıp sürekli yerini değiştiriyordum. Yavaş yavaş bitkinin yerini bu kadar sık değiştirmenin iyi olmadığını gördüm. Zamanla yerini daha sabit bir yerde tutmak daha iyi geldi. Mevsimsel olarak belli bir yer belirlemek de buna dahil olabilir.

Sulama konusunda biraz rahat olabilirsiniz. İlk zamanlar kaktüsü sıkboğaz yapıp 1-2 hafta bir suladığımı biliyorum. Zamanla 2-3 haftada bir ve hatta bazen ayda bir sulamanın daha faydalı olduğunu gördüm. Özellikle kış aylarında yaz aylarına göre sulama sıklığını oldukça düşürülmeli diye düşünüyorum. Bunun nedeni sadece yaz aylarında bitkinin sıcaktan daha çok su isteyeceği için değil; ayrıca kış döneminde bitkinin uyku dönemi gibi bir döneme girdiğini bunu da küçüldüğünü, diken uçlarının kuruduğunu görerek anlayabilirsiniz. Bu ikinci sebepten ötürüdür ki sulama sıklığının azaltılması kaktüsün zararına değil de yararına olmaktadır. Bunu da ben kış ayının içinde kaktüsün böyle bir uyku döneminden sonra çiçek açmasından farkına vardım. Eğer ben bu uyku döneminde kaktüse sıklıkla su vermeye devam etsem kaktüs sürekli rahatsız olacak belki yeşil kalmaya devam edecek ama çiçek açmayacak. Yani kaktüsü düzenli olarak öyle bitki bakım direktiflerinde yazan düzenli sulama, yerini değiştirme vb. gibi uygulamalarla rahatsız edilmemesi gerektiğini anladım.

Bazen bana kaktüsüne bunca senedir nasıl güzelce bakıyorsun diye soruyorlar. Ya da kaktüsüne bu kadar sıklıkla nasıl çiçek açtırıyorsun diye de soruyorlar. İnanın ben de tam bilmiyorum. Kaktüsün değişiminden dilini biraz anlar oldum diyebilirim. O da benim kendisini sevdiğimi anladı. Birbirimizi unuttuğumuz günler oldu, yanı başıma aldığım günler de oldu. Ama o her şeye rağmen bana küsmedi. Sevgisini sürekli çiçek açarak göstermeye devam ediyor.

 

*9 yıllık kaktüsümün yıllara göre gelişimini aşağıdaki fotoğraflarda görebilirsiniz.



Öylesine Bir Yazı


Değişen hayatlarımızda kendimizi hapsetmek zorunda kalmamız bana insanoğlunun acizliğini hatırlattı. Dünyaya kafa tutsan da unuttuğumuz yumuşak karnımız vardı. Sokakta yürürken sanki yıllardır buradan uzakta kalmışım gibi hissediyordum. Halbuki daha önceden o sokaktan defalarca geçmiştim diye düşündüm. Yalnız bir farklılık seziyordum. Yolun bazı yerlerinden otlar çıkmış, apartmanların duvarlarını sarmaşıklar örmüş, metro girişi kapalıydı. İlerledikçe daha önce çocuk parkı olduğunu düşündüğüm yerde durdum. Gözlerimi kapattım ve derince bir nefes aldım. En son ne zaman böyle havanın bu kadar temiz ve güneş ışıklarının bu kadar güzel yere vurduğunu hatırlamıyordum.

Rüzgarın da bir sesi olduğunu, yağmurun toprağa düşünce güzel bir kokusu olduğunu, kuşların kendi halinde takılırken güzel sesler çıkardığını uzun zamandır farketmemiştim. Anımsıyordum fakat zihnimdeki yeri bir film karesinden farksızdı.

Ne olmuştu da dünyaya yeniden gelmiş gibi her şeyin farkına varmaya başlamıştım. Bilmiyordum. Her şey bir anda olmuştu. İnsanlar neredeydi. En son televizyonlarda evden çıkmayın deniyordu. Anlaşılan herkes bu karara uyuyordu. İçimde sanki yalnız kalmış gibi his vardı. Yalnızlığa terkedilmiş sokakları bitkilerin kaplamış olmasından içimdeki hissi kuvvetlendiriyordu.

Yol kenarındaki terkedilmiş mağazalara ve sokaktaki eskimiş afişlere bakarak zamanı ve tarihi öğrenmeye çalışsam da nafile idi. Bir anda kolumdaki parlak, muadillerine göre ağırca olan metal saatime bakmıştım. Saatin pili bittiğini gördüm. Daha sonrasında saati öğrensem bile bir işe yaramayacağı kanısına vardım. Bulunduğum her an zamandan soyutlanmış, boş bir zamanla sınırlı değildi. Bazı şeyleri hayal meyal hatırlıyordum. Mesela bir kitabı okurken hissettiğim anı; ancak o an, kaygı içeren bir o kadar da mutlu olmaya çalıştığım zamandı.

Anlıyorum ki şimdi her şeyi atlatmış gibi hissediyordum. Yeniden doğmuş gibi şimdi bütün dünya. Eskiden yapılan hataların üstüne bir toprak atılıp daha iyi adımlar için bir fırsat artık. Tüm bunlar bize tarihin tekerrürden mi ibaret olduğunu, yoksa üstüne ders alıp tekerrür zincirini kırmak gerektiğini mi bize hatırlatıyordu.



Bir Adım Attın Mı?


İnsanlar tamamen değişmek istemektedir. Bir insanın tamamen değişmesi mümkün değildir. Yaşadığın her yılı üst üste koyarak bugünlere gelmişsindir. Temelini çoktan atmışsındır. Temeli sarsarsan bina yıkılabileceği gibi sen de yıkılırsın. Yani öyle hevesle yapılan hareketler bize kalıcı çözümler vadetmeyecektir. Sen bir adım atmışsındır ve daha sonrasında farketmeden eski haline dönmüşsündür. Sormak lazım acaba sen ne kadar kendini zorladın veya ne çaba gösterdin? 

Belki de kabuğunu kırıp dar çevrenden daha başka çevreler edinmen gerekmektedir. 3-5 kişi gibi dar bir çevren varsa zamanla sen de onlar gibi olacaksındır. Kapasiten olsa bile onlarla zaman geçire geçire kendini artık geliştirmek istemeyeceksindir. Yeni çevreler edinip kendini onlarla kıyaslayıp daha da geliştirmek isteyeceksindir. Değişim için sihirli değnek değmesini beklemeyin öyle. Siz bir adım atın. O adım belki başkası için küçük olacaktır. Fakat sizin için belki anlam ifade eden büyük adım olacaktır. Siz küçük küçük adımınızı atın, zamanla birikir sizin için güzel şeyler ifade eden kazanımlar olur. Başlamak bitirmenin yarısı derler. Bu zamana kadar belki oturup 1 kitap bitirmemişsindir. Günde yarım saat kitap okumayı istiyorsan bir başla. İkincisine kendini zorla. Üçüncüsüne okumaya engel olan şeylere karar var. Dördüncüsüne hayatında okumana engel olan şeyleri çıkar ve kendini yine zorla. Beşincisinde artık kendin her gün yarım saat kitap okumak isteyeceksindir. Güçlü irade örneği bu olacaktır. Bu bir basit örnek ve her konuda benzer adımlar atabiliriz. Blog okuyucusuna kitap okumak dışında başka ne örnek verilebilirdi ki?

İşin özü zaman zaman yeni çevreler edin. Üstüne bir şey yapmak için sürekli küçük de olsa bir adım atın. Adım atmasanız yerinizde sayar ömrünüzü öyle tamamlarsınız. Sabırla belirli bir süre başkası için küçük adımlar atarken bir bakmışsın insanlık için de atarken kendinizi bulmuşsunuz.